geliştirdiği teknikle tanınan amerikalı aktör ve oyunculuk eğitmeni.
meisner'e göre, bir oyuncunun yapacağı en büyük hata karakteri canlandırırken düşünüp plan yapmaktır. çünkü düşünceler, oyuncuyu içinde bulunduğu rolden koparır.
mesela eliniz sıcak çaydanlığa değdiğinde "ulan şimdi ne yapacağım ya? hah, elimi çekeyim" diye düşünmezsiniz. elinizi çekersiniz. meisner de rol canlandırılırken aynı şekilde davranılması gerektiğini savunur. oyuncu, rolün gerçekliğine kendini vermeli ve gelen reaksiyonlara göre gösterdiği tepkiler doğaçlama olmalıdır.
entries (191) - page 2
-
sanford meisner
-
queen elizabeth ii
kendisini god save the queen ile uğurlamak icap eder.
ingiliz kraliçesini sex pistols'tan öğrendik, yapacak bir şey yok. -
kötü sözlük yazarlarının oyları
chp. mecburen.
siyasi görüşlerimi tam olarak yansıtan tek oluşum yeşiller ve sol gelecek partisi. onların seçmen sayısı da kötü sözlük'ün yazar sayısıyla eşit. tayyip karşısında ajdar olsa oy vereceğim, mecbur. -
günde 6 saatten fazla uyuyabilen mutantlar
acayip özendiğim mutantlardır.
hafta sonu bile zınk diye sabahın yedisinde uyanıyorum. o da en geç. halbuki iş güç yok, yat aşağı uyu ama yok. bünye böyle.
öyle disiplinli bir insan falan da değilim. uyanıp boş boş dolanıyorum yani. vücut alışmış. şöyle sağlam bir uyusam rahatlayacağım. -
mağara resimleri
birçoğu üst paleolitik dönemden günümüzde kalmış olan resimlerdir.
şimdi biz mağara adamlarını genellikle evrimini tamamlayamamış, düşük zekalı, hunga punga diye etrafta dolaşan tipler zannediyoruz. üst paleolitik çağı da herkesin rasim ozan kütahyalı'ya benzediği bir devir olarak kodlamışız. ancak eldeki bulgular durumun pek öyle olmadığını gösteriyor. çünkü çizdikleri resimler sanat eseri olmak için gereken bütün özelliklere sahip.
max raphael diye bir sanat tarihçisi var. bu abi ispanya'daki mağara resimleri üzerine etraflıca çalışmış. prehistoric cave paintings kitabında anlattığına göre bu mağara resimleri dönemin maddi unsurları, yerleşim teknikleri ve üretim araçları gibi konularda ciddi bilgi veriyor. yani adam bizon görüp "aa ben bunu çizeyim" dememiş. o bizonun duruşu, oturuşu falan hepsi bir anlam ifade ediyor. mesela yine raphael'in kitabında söylendiğine göre, kafaları zıt yönlere bakan hayvanlar kabileler arasındaki çatışmayı sembolize ediyor. söz konusu kitap buradan indirilebilir.
andre leori-gourhan'ın çalışmaları daha derli toplu veriler sunuyor. gourhan, çizilen hayvanların eril ve dişil fonksiyonlara sahip olduğunu söylemiş. yani dişi geyik, erkek geyik değil, mesela at erkeği yaban öküzü de dişiyi sembolize ediyor. mağaradaki bölümler, ritüelistik bir biçimde erkek ve dişi olarak konumlandırılıyor. mesela ana galeride yaban öküzü resmi çiziliyse buradaki insanların anaerkil kabul edilebilecek bir inanca sahip olduğunu tahmin edebiliyoruz. ve bu imgeler çizilirken zıtlıkları da veriliyor. mesela erkek sağa bakıyorsa dişi sola bakar şekilde resmediliyor. yani imgeler arasında anlamlı bir ilişki kurulmuş.
mağara resimlerini incelikli kılan hususlardan biri de şu, çizilen şeyler statik değil. bir hareket verilmiş. mesela şurada baya animasyon çalışması yapmışlar. 2 iqlu adamlar değilmiş yani bunlar. dünyayı algılıyorlar ve nesneleri imgelere dönüştürebiliyorlar.
şimdi, 18.yüzyılda giambattista vico diye italyan bir hukukçu yaşamış. malum, o dönem avrupalılar dünyayı sömürmeye başlıyor ve gittikleri yerlerde vahşi insan türleriyle karşılaşıyor. vico da bunların aslında düşük zekalı, ilkel ve vahşi olmadığını, sadece modern avrupalılardan farklı bir kültüre sahip olduğunu savunuyor. hatta bunların mitlerinin bilgisizlikten kaynaklanan saçmalıklar olmadığını, şiirsel ve metaforik ifadeler olduğunu söylüyor. yani diyor, aborjin gök yılanından bahsederken mesela cidden ortada bir yılanın gezindiğine inanmıyor, senin kominyonda isa'nın etini yemen gibi bir metafor var ortada. velhasıl, kendisinin görüşleri pek itibar görmüyor ve 20.yüzyıla kadar "uygar dünya" dışında kalan herkesin ilkel ve vahşi olduğuna inanmışız.
sonuç olarak, bu resimler yapılırken kullanılan teknikler, malzemeler, malzemelerin üretim biçimleri bu adamların bizden daha az zeki olmadığını gösteriyor. -
kuzenle evliliği beyinsizlik olarak gören tip
akraba evliliğinin beyinsizliği geçtim direkt olarak suç sayıldığı bir toplumda büyüdüm. yine de buradan gelen önyargıyı dışarıda bırakarak yanıtlamaya çalışacağım.
insan, her durumda içinde bulunduğu koşullarda en az zarar göreceği/vereceği alternatifi tercih eder. mantık bunu gerektirir. dışarıyla bağı bulunmayan, izole bir toplumda kuzenle evlenmek meşru görülebilir, görülmüş de. çünkü allah'ın dağında tinder yok, soyun bir şekilde devam etmesi lazım. ancak 21.yüzyılda, iletişim olanaklarının bu denli geliştiği bir dönemde ve akraba evliliğinin riskleri biliniyorken kuzeni dışında alternatif bulamayan insan biraz beyinsiz olabilir.
ahlaki bir yorum yapmıyorum. kar/zarar değerlendirmesi yaptığımızda kuzen evliliği pek mantıklı bir seçenek değil gibi görünüyor. -
veganların protesto gösterilerinin anlamsız olması
vegan değilim. migros'tan çektirdiğim 500 gram dana kıymanın fişi hala cüzdanımda duruyor, o derece değilim. fakat bu protestoların anlamsız olduğunu düşünmüyorum.
bundan 20 yıl önce, kozmetik firmalarının hayvanlar üzerinde deney yapması, maymun götü boyaması falan normal karşılanıyordu. şimdi hala bunu yapan şirketler var ama birçoğu da kamuoyu baskısıyla vazgeçiyor. bu da veganların protestoları sayesinde mümkün oldu. hayvan hakları konusunda iyi kötü kazanımlar elde edildiyse bu sayede olabildi.
radikal durumlar radikal eylemler gerektiriyor. bir zamanlar vejetaryen olduğum için bu arkadaşları anlayabiliyorum. earthlings belgeselini izleyip et endüstrisinin sömürü boyutuna ulaşan uygulamalarını görünce "s***m tavuk dürümü" boyutuna gelmiştim. tabi bu da o dönemler çulsuz bir öğrenci olmamdan kaynaklanıyordu. et dürüm alacak param zaten olmadığı için onu reddedemiyordum. -
park
ben böyle durumlar için en iyi çözümün para cezası olduğunu düşünüyorum.
bizim insanımızda kamusal alan kültürü yoktur. bireysel hijyene verdiğimiz önem birçok toplumdan daha yüksektir ama kamusal alanda aynı durum söz konusu değildir. bu kültürsüzlük de genetikten değil yasal ve sosyal müeyyidelerin yokluğundan kaynaklanıyor. bu denetimsizlikte adam çocuk parkındaki 2 metrelik alanda oturup nargile de içer, bisiklet yoluna araç da park eder.
en iyisi para cezası. denize çöp mü attı mesela şaaaak diye 10k para cezasını yapıştıracaksın. parkta hamak mı asıyor, kitleyeceksin 5 bin lirayı. sokakta düğün mü yapıyor? çeyrek altın niyetine 20 bin liralık ceza kağıdını damadın üzerine asacaksın. bunu iki ay uygulayalım, iki ay sonra "abbasağa parkı'nda çöp atan şahıs vatandaşlar tarafından dövüldü" şeklinde haberler görmeye başlarız. -
gerizekalı mıknatısı olmak
belli sektörlerde çalışan kişilerin kurtulamadığı bir durum.
at yetiştiricisi veya sığır çobanı olsak böyle dertlerimiz olmaz mesela. sığırın aşağı yukarı neye ne tepki vereceği belli. ama insanlar zor. bilhassa doğrudan müşteriyle muhatap olunması gereken bir konumda çalışıyorsak daha zor.
3 yıl evvel bal satan bir müşterimiz vardı. sosyal medya paylaşım planı yapıyoruz, eleman "balımız covid'e iyi gelir yazalım" diye tutturdu. pandemi de daha yeni patlamış o dönem. adama anlatıyorum, öyle şey olmaz diyorum, böyle bir iddiada bulunamayız, sağlık bakanlığı tepemize çöker diyorum, reklamda "sağlıklı" ibaresini kullanmak bile sorun yaratır diyorum anlamıyor. iki saat kavga etti benimle. sesi de nihat doğan'a benziyordu zaten uyuz bir tipti. o deseler inanırdım. adamın kurduğu mantık da şu: bal bağışıklığı güçlendiriyor, covid de bağışıklıkla alakalı, demek ki bunu yiyen covidden kurtuluyor. ciddi ciddi inanıyor.
bunun gibi en az 50 vaka sayarım. bir mobilya firmasının montajcısına reklam algoritması anlatmak zorunda kalmıştım bir keresinde. çünkü reklam verir vermez satış olacağını zannediyor mallar. reklam verdikten sonraki üç saat içinde satış olmayınca hepsi sinir krizi geçirdiği için bir tek montajcı benimle konuşmak için müsait olmuştu.
zor iş vesselam. -
önemli dataları yedeklemeyen kullanıcı
ben de mustaribim bundan.
drive'de oturup klasör oluşturuyorum. müşteri/yıl/ay şeklinde ayarlıyorum. elemana diyorum ki hazırladığın görseli videoyu buraya at. ocak ayı içinse ocak klasörüne at mesela.
atmıyor. yapacağı sürükleyip bırakmak, yapmıyor. sonra bir iş istiyorsun, çıfıt çarşısına dönmüş masaüstünde arayıp duruyor. zaten sürekli revizyon geliyor işlere, aynı görselin "xxxxsonrevizyonensonhali" gibi isimlerle bir sürü kopyası oluyor. işin içinden çık çıkabilirsen. -
2022 senesinde türkü dinlemeye devam eden kişi
ben bayadır dinlemiyorum. nedense soğudum. ancak bunun salaklık olarak tanımlanabilecek bir tarafı yok.
11 yaşımda pentagram'ın unspoken albümünü dinleyip kafayı kırdığımdan beri metal dinleyicisiyim. ama türküleri de vaktiyle keyif alarak dinlemişliğim vardır. buğday tarlası kokmasında da bence sorun yok. buğday tarlasından da dinlemeye değer hikayeler çıkıyor. "bakın şu deyyusun kaç tarlası var" diyor mesela türküde. orada ekonomik ve sosyal bir eşitsizlik olduğunu anlıyoruz.
hayır yani folk metali cayır cayır dinliyoruz. veya baya kırsal kökenli bir müzik olan blues'u dinliyoruz. türkü niye salaklık olsun? -
siyasal islamcı mağduriyeti
muazzam bir mağduriyettir.
12 eylül'de, 12 mart'ta işkence görmüş insanlarla konuşmuşluğum var. bunların mağduriyeti hiçbirinde yok. bir ara türban yasağı geldi, ikna odası falan, bir tek o. tamam, kötü işlerdi, meşru bir tarafı yoktu ama 30 yıldır bunun ekmeğini yiyorlar.
mesele şu esasen, bunlar bizim kendilerini küçümsediğimizi, aşağıladığımızı zannediyorlar. esasen bizim standartlarımızı kabul edip kendilerini aşağılık hissediyorlar. mesele bu. yıllardır seküler yaşam tarzını kopyalayıp aranje etmek dışında bir iş yapmıyorlar. kompleksliler. hayatları insani her şeyi yaşamaktan uzak geçtiği için öfkeliler. paraları olsa da bir bok beceremiyorlar. entelektüelleri bile ya mahalleyi terk edip deist falan oluyor ya da sefalet içinde. kavgaları bu. dünyaları versen bu kompleksleri doymaz. -
gülşen
böyle bir zamanda karşı duruş göstermiştir. takdir edilmesi gereken bir şey.
açıkçası bu saatten sonra özür dilemesi falan da önemli değil. chp vekinin çıkıp "imam hatipleri biz açtık" diye salak salak konuştuğu bir ortamda korkmuş olması gayet normal. ancak öyle ya da böyle toplumda bir kırılmaya sebep olacağını düşünüyorum bu meselenin.
korku da bir yere kadar. korktukça alanımız daralıyor. -
aşırı politik insanların hiç çekilmemesi
türkiye'de yaşayan bir insanın başka bir çaresi yok.
siyasetle ilgilenmeyip ne yapabilirim? festivale gidebilirim. fakat yasak. birkaç tane kompleksli islamcı yüzünden yasaklandı. kahve içebilirim. hayvan gibi pahalı. çünkü ekonomi kötü yönetiliyor.
bu kafaya girmeyi denedim, yalan yok. kendi kendime bu işlerle ilgilenemyeceğim, efendi gibi kitabımı okuyup filmimi izleyeceğim diye defalarca söz verdim. fakat bunları rahat rahat yapabilmek için o ortamı oluşturmak gerekiyor.
her millet bir sınav vermiştir. abd'de yaşayan bir siyahi olsaydım mesela ayrımcılığı ve ırkçılığı kafaya takmamak gibi bir şansım olmazdı. bir çinli olsaydım otoriter rejimi umursamamak gibi bir şansa sahip olmazdım. çünkü doğrudan hayatı etkiliyor bunlar. "amaan kim s*ker yalova kaymakamını" diyecek bir alan bırakmıyor. -
kötü sözlük yazarlarının itirafları
inanılmaz maymun iştahlıyım. kendimi tutmasam fena dağılacağım. şu an iyi kötü bir hayatım varsa bunu geliştirmek zorunda kaldığım otokontrole borçluyum.
geçen gün durup dururken kendi kahve markamı yaratmayı düşündüm. baya araştırdım, çekirdek çuvallarının ve öğütme ekipmanlarının fiyatlarına baktım. kredileri falan araştırırken dedim dur orada. hani 2 gün daha o modda dolaşsam dan dun gireceğim. halbuki google'dan falan öğrendiğim demleme yöntemleri dışında bir bok bildiğim yok.
birkaç gün önce de gecenin on ikisinde kendimi sivil toplum iş ilanları telegram grubunda buldum. sürekli geliyor. halbuki öyle aman aman deneyimli olduğum bir alan değil. nereden estiyse kendimi bunlara bakarken buldum.
yani bir gün şu otokontrolü kaybedersem sıçtım.