7 more entries
  • osmanlı'dan beri çözülememiş bir sorundur.

    istanbul'a gelen avrupalı seyyahlar, sokak köpekleri karşısında duydukları şaşkınlıktan eserlerinden sıklıkla bahsetmişler. hatta chateaubriand istanbul'u üç şeyle tanımlamış; ıssız sokaklar, tekerleksiz arabalar ve sokak köpekleri.

    köpeklerin sokaklarda yaşaması, doğunun geri kalmışlığının sembolü olarak kabul edilmiş. zira avrupa'da meşhur veba salgınından beri sokaklarda yaşayan hayvanlara pek iyi bakmıyorlar dolayısıyla köpeğin sokakta sürü halinde yaşaması, doğurması onların nezdinde bir geri kalmışlık olarak görülüyor.

    bazıları da bu durumdan övgüyle bahsetmiş. mesela fransız seyyah jean de thevenot köpekler ile insanlar arasında bir işbirliği olduğunu ve köpeklerin insanlar tarafından beslenip mahalleleri, sokakları koruduğunu anlatmış. hatta bazı zenginlerin vasiyetnamelerine köpeklerin beslenmesiyle ilgili maddeler eklediğini belirtir seyahatnamesinde.

    gerçekten de o dönemin istanbulunda böyle bir durum var. köpekler sokaklarda boşu boşuna bulunmuyor. insanlar köpekleri besliyor, köpekler de insanları koruyor.

    osmanlı'nın sorunlu batılılaşmasının bedelini ilk ödeyenler de köpekler oldu. 17.yüzyıldan itibaren, makam mevki sahibi olanların yaptığı ilk iş bu köpeklerle uğraşmak oldu.

    istanbul'da 1910 yılına kadar sayısız köpek sürgünü oldu. ama 1910 yılındaki hayırsızada olayı aralarında en zalimane olanıdır.

    istanbul şehremini suphi bey, 80.000 kadar köpeği vapurlara doldurup tek damla su bulunmayan hayırsızada'ya bıraktırdı. gerçekten zalimane bir olaydır, zira yemek bulamayan hayvanlar sonunda birbirlerini yemeye başlamışlar. ulumalarının bütün anadolu yakası kıyılarından duyulduğu söylenir.

    konuyu detaylı bir biçimde merak ediyorsanız izleyebilirsiniz;

    olayın tarihi seyri böyle. gelelim günümüze.

    köpek, doğada kendi başına evrimleşmiş bir canlı değil. insanlar kurtların en uysallarını evcilleştirerek, yapay seçilim yoluyla bu türü yaratmışlar. dolayısıyla bu türün insandan bağımsız bir doğallığı yok. yani hayvanları toplayıp ormanlara bırakmak çözüm değil, tam aksine o zaman da yaban hayatını tehdit ediyorlar.

    bu hayvanların sokakta yaşamaları da çözüm gibi gelmiyor bana. hem insanlar hem de köpekler için tehlikeli bir durum yaratıyor. hayvanları lokanta artıklarına mahkum edip şişmanlattıktan sonra sokaklarda yalnız bırakmak pek makul ve vicdani bir şey gibi gelmiyor.

    bu durum insanlar için de tehlikeli. çünkü kendilerini güvende hissetmiyorlar, haliyle saldırganlaşabiliyorlar.

    bence bu konuda en iyi çözüm, barınakların koşullarının iyileştirilmesi ve köpeklerin rahatlıkla yaşayabileceği yerler haline getirilmesi olur. burası hayvanlar için toplama kampı olmaktan çıkarılıp rehabilitasyon merkezine dönüştürülebilir. daha önce besleyenler bilirler, sokaklar bu hayvanlara gerçekten iyi gelmiyor. açık hava bakım merkezleri kurularak, kontrollü bir şekilde bakımları yapılabilir ve rahat yaşamaları sağlanabilir.

    aynı şekilde, sokak köpekleri için kimlik çıkarılarak, bakımları belli kişiler tarafından üstlenilebilir. örneğin, bir sokağın esnafı sokaktaki beş tane köpeği besliyorsa bunların barınmalarından da sorumlu olmalı. alüminyum kapta makarna verdikten sonra bırakmak gerçekten ne insanlar ne de köpekler için çözüm değil.

    bu konuda ne yazık ki zalimane ve popülist yaklaşımlardan başka bir şey geliştirilemiyor. ya toplayıp itlaf ediyoruz ya da kontrolsüzce ortalığa salıyoruz. ama hem insanların hem de köpeklerin sağlığı için geliştirilmesi lazım.

1 more entry