sizlere çok güzel bir yemek tarifi vercem.
ilk önce tereyağını tavaya cosss diye atıyoruz.
sonra cossss diye ses geliyor.
tereyağı yavaş yavaş eridikten sonraaaa
içine şak diye yumurta kırıyoruz. şak diye kırdıktan sonra. aaahhhh yoruldum yazmaktan. bu kadar yeterrr
-
-
olmaz. tereyağını cosss diye attıysan tava kızgın. o nedenle yavaş yavaş erimez. mantık hatası var. belli ki mutfaktan anlamıyorsun efendilerin efendisi hera efendi. ayrıca tereyağını tek başına atarsan muhtemelen yanar. bunu ancak biz yakmayız. sen yakarsın.
misal bak hemen anlatayım. böylesini başka yerde bulamazsın.
şimdi önce bir dilim antrikot al eline. kalınlığı 1,5-1,75 santim civarı olsun. bunu önce dışarıda bırak. oda sıcaklığında kalsın. iyice gevşesin. yaysın, yayılsın. üzerine dokunduğun zaman elin içine girsin. pamuk gibi bir şey olsun.
al şimdi döküm tavanı. en büyük ocağın hangisiyse yak altını. tavayı üstüne koy. kökle altını. boş boş yansın tava. üstünden dumanlar çıkmaya başlasın. elini tavanın üstüne yaklaşır. dörde kadar say. dört dediğinde elini üzerinde tutamayacak kadar sıcaksa olmuş demektir. çok az zeytinyağı koy. ısı geçirgenliği daha az oluyor diye diğer sıvı yağları önerirler ama sen beni dinle, onları sikleme; zeytinyağı koy. iki-üç dak'ka da öyle kalsın.
şimdi bak. döküm tavayı kafanda dört eşit parçaya böl. sol üst, sağ üst, sağ alt, sol alt. eline de telefonun kronometresini al. hazırla. zeytinyağını da dökmüştün, cayır cayır yanıyor bak tava? başlıyoruz?
eti hiçbir şekilde soslamamıştın. çıplak et. sadece kaya tuzu serp, o kadar. et tuzlanınca sert kalmaz, korkma.
tavanın sol üstüne cosss diye bırakıyorsun. kronometreyi çalıştır. tam 1 dakika orada kalacak. hiçbir şekilde dokunma. kesinlikle ellememen lazım. cozur cozur sesini duyacaksın etin. etin yüzeyi tavaya eşit oranda değsin diye bastırmak falan asla ama asla yok. suyunu saçarsın bak! hiç ellemiyorsun. bir dakika dolar dolmaz al eti. etin altına baktığında tavanın çizgileri yanlamasına bir şerit çekmiş olacak ete. şimdi eti tam 90 derece açıyla sağ üst tarafa at. tam 1 dakika boyunca da burada kalacak. sol tarafa enine atmıştın, sağ tarafa da boyuna atıyorsun eti. aynı yüzeyi. süre bitince al hemen.
ön yüzey bitmeden arkaya geçmiyorsun. geliyoruz etin arka yüzeyine. ön yüzey bitti. sağ alt tarafa at şimdi de 1 dakika boyunca. ve 1 dakika dolduktan sonra da bu sefer boyuna sol alta yine.
neden böyle yaptık? çünkü tavanın ısı kaybeden yerlerinde zaman kaybettirmedik ete.
bak, toplam 4 dakika oldu. sen şu ilk entriyi yazmışsın ya? ondan bile kısa sürede eti mühürledin. aslında böyle de yersin ama yetmez! on numara et yedireceğim sana!
şimdi bu kızartma işlemiyle uğraşmadan evvel fırını aç. 60 dereceye ayarla. ısınsın iyice. ondan sonra bu kızartma işlemine başlarsın. kızarınca da at fırının içine. böylelikle ne olacak? etin gevşeyip yavşak yavşak yayılmasına müsaade etmeyeceğiz. fırının ısısıyla birlikte suyu etin içindeki tüm hücrelere eşit oranda dağılmış olacak.
şimdi biz burayı boşverelim.
döküm tavanın altı hala yanıyor. işte şimdi at ona tereyağını. cosss etsin. bir paket tereyağının üç'te bir'i kadar tereyağından bahsediyorum. üzerine biberiye dök tereyağının... ve 10-15 diş sarımsak at. öyle dilim dilim yapma. kabuklarını soy, bütün bütün içine bırak.
sen bunları yapana kadar 2-3 dakika kaldı et fırında. al eti şimdi. at tereyağının içine. kaşık al bir tane de? tereyağının suyunu alıp alıp etin üzerine döküyorsun. yıkıyorsun eti tereyağıyla... şarıl şarıl yıka. iki dakika kadar da bir ters bir düz burada oyna? al sonra tabağa... biberiyeler üzerine yapışık kalsın. tereyağında kızaran sarımsakları da al tabağına. ekmek at tavanın içine. tavada kalan yağı da o çeksin. al onları da... doooğru sofraya. -
(see: biri özet geçsin)
olly hiç üşenmedin mi bu kadar şeyi yazmaya? cevap verme. bu retorik bir soruydu. -
benim et pişirenleri izlemek gibi bir fetişim var. ne kadar yargılansam da, ne kadar ötekileştirilsem de vazgeçemediğim bir tutku bu. özellikle teppanyaki vidyoları izlemekten apayrı bir haz alıyorum. artık döküm tavada veya mangalda fark etmeksizin etin pişimine dair her hali gördüm, izledim, kısmen de tattım.
yine de olly beyin yukarıdaki bence olması gerekenden oldukça fazla uzun, içinde olly'den oldukça çok şey barındıran entriyi başından sonuna dikkatlice okudum. sanıyordum ki benim fetişim sadece izlemek. değilmiş. napıyım. entri bittiğinde tekrar okuma isteği bile doğdu. ne kadın, ne erkek, ne ayak, ne baldır, ne çorap... benim fetişim bu, ete dair anlatılanı dinlemek. -
cumartesi kısmetse beşiktaş'ın maçına gideceğim. bir ritüeli var bu işin bizim için. mevzumuz tophane'de başlar. tramvay istasyonunun hemen yanındaki otoparka arabamızı park ederiz. oradan bazen çorbacıya veya tantuniciye gittiğimiz de olur ancak çok yüksek bir yüzdeyle baltazar'a gideriz. çakarız oradan birer hamburger. sonra tavlaya geçeriz hemen. iki beş yaparız. beraberlik olursa üçüncü de gelir. bi'kamyon çay biter bununla. bu fasilite de bittiğinde saatlerimiz zaten maçı gösteriyor olur. bineriz hemen tramvaya, iki durak sonra ineriz. kapıdan girip stadın içindeki şebnem ferah'a benzeyen kadından çaylarımızı/kahvelerimizi alırız. hemen koltuklarımıza oturur, takımın ısınmasını incelemeye başlarız. ben her zamanki gibi birkaç dakika bizim takıma bakar, sonrasında rakip takımın şut antremanını incelemeye başlarım. sonra maç biter, otoparka gideriz ve rıdvan'ı açıp aheste aeste evime dönerim.
yani beşbin yıldır şu ritüele ne denli üşenmiyorsam, ahan da o kadar şeyi yazmaya o denli üşenmedim.